Ege | Konular

İkinci Bin Yılda Ege Bölgesi

Girit

İ.Ö. 17. ve ençok 16. yüzyıllar Girit'in her bakımdan en parlak dönemidir. Tüm sanat ve fikir hayatının merkezi olduğu anlaşılan saraylar son şekillerini almakta, çeşitli dairelerin daha sonra organik bir bütün halinde avlunun etrafını çevirdiği görülmektedir.

Batı tarafında zemini taş döşeli bir meydan, doğu kısmında dört katlı binalar, sarayın başka kısımlarında da özel oturma daireleri, tahıl şarap ve zeytinyağ depoları, atölyeler koridor ve iç avlularla birleştirilmiştir. Dini fresklerle kaplı duvarlarla en canalıcı sanat eserleridir. İlk zamanlar bir resim yazısı olan Girit yazısı İ.Ö. 16. yüzyıldan itibaren fonetik bir yazı (hece yazısı-A yazısı) haline gelmiştir.

Ençok saraylarda kullanıldığı anlaşılan bu yazıyı okumak henüz mümkün olmamakla birlikte Anadolu dilleriyle akraba olduğu ve Girit B yazısı ile yazılı metinler gibi idari ve ekonomik nitelikte olduğu ileri sürülmektedir. Yunanistan'daki yazılı belgelerin Girit'tekilerden iki yüzyıl daha geç olduğu görülmektedir. Girit'lilerde Yunalıların tersine tanrı heykelleri bulunmaması başlı başına bir tapınak mimarlığının ortaya çıkmasına engel omuştur.Girit dininde tanrıçaların ön safta yer almalarına uygun olarak din törenlerinde kadınlar büyük rol oynamaktadırlar.

Törenler esnasında müzikle danslar yapılmakta tanrılara çeşitli hayvanlar kurban edilmekte, çiçekler meyvalar içkiler ve çeşitli eşyalar sunulmaktadır. Tapınmada rol oynayan kutsal gereçler ve kült sembolleri arasında çift yüzlü baltalar önemli bir yer tutmaktadır. Bakırdan, tunçtan, hatta altından yapılmış baltalara mağaralarda ya da büyük evlerde rastlanmıştır. Balta resimlerini freskler, vazolar ve mühürlerden başka sarayların duvarları üzerinde de  görülmektedir. Anadolu'nun tersine belirli bir tanrı ile ilgili olmayan bu baltalar törenlerde sığırları kurban etmek için kullanılmaktadır. Hatta bu çift yüzlü baltalar Karya'da olduğu gibi Girit'te de "labris" adını taşımış, bundan ötürü Yunan mitosunda Knossos sarayında bulunduğu bildirilen "labrintos"la bu baltaların saklandığı yerin kastedilmiş olduğu sanılmaktadır.
 

Hellen Uygarlığı

Hellenlerin ataları olan Akalar M.Ö. 1600-1200 yıllarında bugün Myken adını verilen uygarlığı yaratarak Yunan yarımadasında, Orta ve Doğu Akdeniz çevrelerinde yoğun ticaret ve kültürel etkinlik göstermişlerdir. Bu sayede Mezopotamya uygarlıklarıyla koloniler aracılığıyla komşu olup uygarlıklarının etkisini oralara ulaştırmışlardır.

Ege göçleri yüzünden son bulan bu uygarlığın ardından Hellenler 400 yıl boyunca ilkel bir yaşam sürmüşlerdir. Bu dönemde yaşayan belli başlı toplumlardan Dorlar Rodos ve Batı Anadolu'nun güneyinde, İonlar Sakız, Sisam ve Batı Anadolu'nun ortalarında, Aioller Midilli ve Batı Anadolu'nun kuzeyinde yerleşmişlerdir. İlk koloniler M.Ö. 1050-1000 yılları arasında kurulmuştur.

Eski İon Evresi: (M.Ö. 1050-750) Tarım, balıkçılık ve şarap üretimi gibi ekonomik etkinliklerin olduğu bu dönemde henüz uluslararası ticaret gelişmemiştir. Evlerin tek odadan oluşması ve seramik ürünlerde hala Attika geleneğinin egemen olması önemli özelliklerdendir.

Homeros Dönemi: (M.Ö.750-700) Sisam,  Miletos, Ephesos, Erythrai, Smyrna gibi kentlerin önem kazandığı dönemdir. Batı kültürünün ilk edebi eseri olan İlyada bu döneme aittir. Mimaride ilerlemeler sağlanmıştır. Yazı bilinmesine karşın İonya'da pek yaygın değildi.

Durgunluk Dönemi: (M.Ö. 700-650) Anadolu 7. yy başlarında Kimmerlerin saldırısına uğramıştır. Bu zamanda ayrıca Frigler ve Lidya Krallığı da İonyalıların gelişmesini engellemişlerdir. Döneme adını veren durgunluğun sebebi de işte bu baskıdır.

Erken Arkaik Dönem: (M.Ö. 650-600) İon uygarlığının ilk parlak dönemi olarak sanat alanında Oryantalizan Sanatın ortaya çıkış zamanıdır. En önemli atılımı Miletos'un önderliğinde Mısır'da, Doğu Akdeniz'de ve Karadeniz'de kurulan koloniler oluşturmuştur. Eski İzmir'de, Erythrai'de günışığına çıkarılan Athena tapınaklarının en parlak yapıları bu evrenin sonunda inşa edilmişlerdir. Ayrıca, İzmirli Mimnermos, Ephesoslu Kallinos, Sardesli Alkman, Lesboslu Sappho ve Alkaios gibi büyük ozanlar bu dönemde yaşamışlardır.


İyon Uygarlığının Altın Çağı:
(M.Ö. 600-545) Erken Arkaik dönemde başlayan atılımlar Batı Anadolu'yu bütün dünyanın o dönemdeki en ileri bölgesi haline getirmiştir. M.Ö. 3000 yıllarından beri Mısırlıların ve Mezopotamyalıların ellerinde bulunan dünya kültür liderliği bu dönemde Batı Anadolu'ya geçmiştir. Doğa filozofları dinsel inanışlardan sıyrılmış olarak doğa olaylarının oluş nedenlerini özgür bir düşünce yöntemi ile ele almış ve bugünkü batı uygarlığının temellerini atmışlardır. Karyalı Thales, Miletoslu Anaksimandros ve Anaksimenes, Sisamlı Pythagoras, Kolophonlu Xenophanes, Ephesoslu Herakleitos, Koslu Hippokrates bu dönemin filozofları arasındadır. Batı Anadolu İon kentleri Perslerin eline geçince heykeltraşlar, ressamlar ve filozoflar Atina'ya ve İtalya'ya göçederler. Bu andan itibaren İyonya'da başlayan özgür düşünce atılımı Yunanistan ve İtalya'da devam eder.

Pers Egemenliği Dönemi: (M.Ö. 545-333) Anadolu Pers Kralı Cyrus'un M.Ö. 546 tarihinde Lidya Krallığını yıkması ile Büyük İskender'in M.Ö. 333 tarihinde İskederun yakınlarındaki İssos'ta Dara'yı yenmesi arasında kalan ikiyüzyılı aşkın bir süre içinde Pers egemenliğine sahne olmuştur. Bu dönemde yerli beylikler (satraplar) tarafından yönetilen Anadolu'da ilginç bir Greko-Pers stili geliştirilmiştir. Başlıca kültür odakları arasında Manyas Gölü kenarındaki Daskyleion ile Lidya'da ve Karya'da gelişen satraplıkları bulunur. Pers egemenliği sırasında Likya'da Xanthos'da ve Lymira'da gelişen yüksek nitelikteki mimarlık ve heykeltraşlık örnekleri özünde Hellenistik nitelikler bulunan eserlerdir. Anadolu'daki Geç Arkaik Hellen sanatı Pers egemenliği altında olduğu halde özgünlüğünü koruyabilmiştir.

Hellenistik Çağ: (M.Ö. 300-30) İskender'in Hellespontus'u (Çanakkale Boğazı) geçtiği M.Ö. 334 yılı, Hellen uygarlığı ve bütün dünya için büyük önem taşıyan yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Roma İmparatoru Augustus (M.Ö. 27) ile son bulan bu tarihi dönemde Hellen uygarlığı Asya ve Afrika'ya değin yayılmış, Doğu ve Batı arasında bir kültür etkileşimi yaratılmıştır. Doğu ruhunun Hellen uygarlığı ile kaynaşmasından, dış görünümü ile Hellenli, ancak özüyle Doğulu bir dünya görüşü ortaya çıkmıştır. İskender'e Mısır'da Tanrı Amon'un oğlu olarak tapılmıştır. Hellenistik dönem boyunca Anadolu iki değişik yönetime sahne olmuştur. Aiolya'da ve İonya'da egemen olan Bergama Kralları (M.Ö. 283-133) ve Bithynia Kralları da (M.Ö. 327-74) gerçek Hellen uygarlığının temsilcileri ve koruyucuları olmuşlardır. Buna karşılık Pontus Kralları (M.Ö. 302-36), doğulu içerik taşıyan kültür politikasını yürütmüşlerdir. Kommagene Kralları da bu ikinci tipin temsilcileridirler. Hellen dünyası, Hellenistik dönem boyunca bir ekonomik atılım içinde olmuşlar, Doğu dünyası ile ilişkiler sayesinde İskenderiye, Rodos, Bergama ve Ephesos gibi başkentlerin önderliğinde canlı bir ticaret geliştirmişlerdir. Zengin kütüphanesi ile Bergama bu dönemin büyük bilim ve eğitim merkezi olmuştur.