Ege | Konular

Aydın Evliyaları

AHÎ BAYRAM

İslâmiyetin gazâ hamlelerini kolaylaştıran askerî, san'at erbâbını himâye ve imâlâtı kontrol eden iktisâdî, mânevî ihtiyaçları cevaplandıran tasavvufî yönleri ile Anadolu'da İslâmiyetin yerleşip Avrupa'ya sıçramasını temin eden ahîlerdendir. On üçüncü yüzyıl ile on dördüncü yüzyılın başlarında Menteşe Beyliği devrinde yaşamıştır. Türbesi Aydın'ın Eski Çine köyünde, Ahmed Gâzi Câmii avlusundadır. Türbe yöre sâkinleri tarafından sık sık ziyâret edilen yerlerdendir.

ALİHAN BABA

Horasan'dan Anadolu'ya gelip fetihlere katılan gâzi dervişlerden olduğu bilinen Alihan Babanın hayatı hakkında bilgi yoktur. Türbesi Aydın'ın Veys Paşa mahallesindedir.

ALİ GÂLİB VASFÎ EFENDİ

On sekizinci yüzyıl Anadolu velîlerinden. İsmi, Ali Gâlip olup, Vasfî mahlasıyla tanınmıştır. Uşşâkiyye yolu büyüklerinden Abdullah Salâhaddîn Efendinin halîfesi Şeyh Muhammed Zühdî Efendinin oğludur. 1733 (H.1146) senesinde Nâzilli'de doğdu. 1801 (H.1216) senesinde aynı yerde vefât etti. Kabri Nâzilli'dedir.

Asîl ve âlim bir âileye mensûb olan Ali Gâlib Vasfî Efendi, zamânının usûlüne göre birçok hocalardan ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde yüksek dereceye ulaştı. Ayrıca, babasından tasavvuf dersleri alıp yetişti. Okuduğu hocalardan icâzet, diploma ve babasından hilâfet alan Ali Gâlib Vasfî Efendi, Nâzilli'de uzun seneler İslâm dîninin emir ve yasaklarını insanlara anlattı. Onların dünyâda ve âhirette seâdete kavuşmaları için gayret etti. Kırk dört sene müftülük vazîfesinde bulunup İslâmiyetin hükümlerini insanlara bildirdi. Verdiği fetvâları önce Resûlullah efendimize mâneviyât âleminde arzedip, Peygamber efendimizden aldıkları müsâde ve emir üzerine verirlerdi.

Birgün oğluna; "Eşyâmızı hazırlayınız. Hicaz'a gitmeye niyet ettik." buyurdu. Memleketinin geleneklerine göre halka îlân edildi. Şehrin dışında bir yerde halka ziyâfet verdi. Herkesle vedâ ettikten sonra tam yola çıkmak üzereyken oğluna hitâb ederek; "Oğlum eşyamızı topla. Hicaz'a gitmeyeceğiz, kasabaya döneceğiz." buyurdu. Oğlu Tevfik Efendi;

"Aman babacığım nasıl olur. Kasaba halkına karşı bu şekilde yapmanız uygun olmaz." deyince; "Oğlum hayvanın yönünü kasabaya çevir. Halkın edeceği dedikoduya bakma, Zîrâ cenâb-ı Resûlullah'ın emr-i şerîfleri bu yöndedir." buyurdu. Hep birlikte kasabaya geri döndüler. Çünkü Peygamber efendimizle mânevî olarak görüşmesinde cenâb-ı Hakk'a kavuşma zamânının geldiğini öğrendi. 1801 (H.1216) senesinde Nâzilli'de vefât etti. Orada defnedildi.

İlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi bir zât olan Ali Gâlib Vasfî Efendinin halîfelerinden Mehmed Dede, Hicaz'a gittiğinde Medîne-i münevvereye de gidip Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîfini ziyâret etti. Bu ziyâret esnâsında bir zât kendisinin Nâzilli'den geldiğini haber alınca, Ali Gâlib-i Vasfî'ye verilmek üzere bir mektup verdi. Mehmed Dede;

"Azîzim o zât Nâzilli'den dışarı çıkmış bir kimse değildir. Siz onu nereden tanıyorsunuz? Onunla nerede görüşüp nasıl ahbâb oldunuz?" diye sordu. O zât;

"Hazret-i Şeyh, yâni Ali Gâlib Vasfî Efendi ile haftada iki gece huzûr-ı saâdette bulunduğunu söyledi. Mehmed Dede Nâzilli'ye dönüşünde Ali Gâlib Vasfî Efendiye durumu bildirdi ve mektubu verdi. Vasfî Efendi gülümseyerek bu işin kendisinde sır olarak vefât edinceye kadar kalmasını istedi. Sır olarak kalan bu husus vefâtından sonra duyuldu.

Ali Gâlib Vasfî Efendinin vefât ettiğinden haberi olmayan bir talebesi onu ziyâret için Nâzilli'ye geliyordu. Yoldan geçerken kasaba mezarlığının ortasında Ali Gâlib Vasfî Efendinin oturduğunu gördü. Yanına giderek elini öptü. Kabristandan ayrılıp kasabadaki dergâha uğradığı zaman durumdan haberdâr oldu.

Ali Gâlib Vasfî Efendinin Arapça, Farsça ve Türkçe şiirleri ve bir de külliyâtı vardır.

BALTALI DEDE

Kabri Aydın'ın Balta köyündedir. Yaşadığı devir hakkında bilgi yoktur. Talebeleriyle beraber, elindeki tek silahı olan baltasıyla düşmana karşı savaşırken şehid düşmüştür. Şehid düştüğü yerden tatlı bir su çıkmış ve sonradan burada bir köy kurulmuştur. Kabir bölge halkı tarafından ziyâret edilmektedir.

DEDEBAĞ DEDE

Ne zaman yaşadığı bilinmeyen Dedebağ Dede'nin kabri Aydın Karacasu'daki Dedebağ yaylasındadır. Bölge halkı tarafından sık sık ziyâret edilmektedir.

İMÂM BABA

Ne zaman yaşadığı bilinmeyen ve bölge halkı tarafından kışın yolların kapanmasıyla yalnızca yaz aylarında ziyâret edilebilen İmâm Baba'nın kabri, Aydın'ın Konuklu Köyü'nde Madran Dağının tepesindedir.

KARACAAHMED SULTAN

Hayâtı hakkında yeterli bilgi bulunamayan Karacaahmed Sultan, Evliyâ Çelebi'ye göre Horasan Alperenlerinden olup, Selçukluların Bizanslılarla yaptığı savaşlardan birinde şehid olmuştur. Kabri Denizli'nin Sarayköy ilçesinin Kumluca köyünde olup ziyâret edilmektedir.

MUHAMMED ZÜHDİ

Uşâkî yolu büyüklerinden olup Selahaddîn-i Uşâkî hazretlerinin halîfesidir. Hocası tarafından İstanbul'dan Nazilli'ye, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmek üzere gönderildi. 1806 yılında vefât etti. Vefâtından sekiz yıl sonra Nazilli Mülkî Âmiri Halil Bey tarafından türbesi yaptırıldı. Türbe, renginin yeşil olması sebebiyle bölge halkı tarafından sâhibinin isminden çok, Yeşil Türbe diye tanındı. Muhammed Zühdi Efendiden başka âilesi ve torunlarının da medfun olduğu türbenin yanındaki mescid, Yunanlılar tarafından 1922'de yakıldığı için günümüze ulaşmamıştır.

SÜLEYMÂN RÜŞDÎ EFENDİ

Batı Anadolu'da Aydın taraflarında yetişen büyük velîlerden. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Doğum târihi belli değildir. Nâzilli'nin Karamullu köyünde doğdu. 1834 (H.1250) senesinde Nâzilli'de vefât etti.

Süleymân Rüşdî Efendi, önce Karamullu köyünün efesi idi. Halk kendisinden çok korkardı. Daha sonra, Nâzilli'de Mehmed Zühdî Efendi'yi görüp, ona talebe oldu. MehmedZühdî Efendi'nin yanında kemâle eren Süleymân Rüşdî Efendi, çok yüksek mertebelere kavuştu. Efelik zamânında kullandığı bıçağını, palasını ve tüfeğini, oturduğu odanın duvarına astı. Kendisine bağlı efeleri de ona talebe oldular. Önceleri Mîrzâde diye meşhûr idi. Sonra Rüşdî mahlasını aldı.

Sultan İkinci Mahmûd Hân'a, Süleymân Rüşdî Efendi hakkında bâzı iftirâlar yapıldı. Bunun üzerine Halîl Paşa vâsıtasıyla İstanbul'a dâvet edildi. Süleymân Rüşdî Efendi, Pâdişâh'ın bu dâvetine icâbet etti. İstanbul'a gelip, Fındıklı'da ikâmet etti. Eyyûb'de, Râmi kışlası civârında Sultan İkinci Mahmûd Hân ile görüştü. Süleymân Rüşdî Efendi, sanki pâdişâh ile değil de, sıradan bir kimse ile görüşüyormuş gibi rahat hareket ediyordu. Sultan İkinci Mahmûd Hân, bâzı özelliklerinden bahsederek, pâdişâh olduğunu, pâdişâh karşısında daha başka davranması gerektiğini anlatmak isteyince, Süleymân Rüşdî Efendi; "Sultânım! Âhirette bahsettiğiniz evsâftan sormazlar. Siz çobansınız. Tebanızın çobanısınız. Sürünüzden mesûlsünüz. Size bunu sorarlar. Sen buna dikkat et!" deyip oradan ayrıldı. Bu yüzden Sultan İkinci Mahmûd Hanın takdir ve hürmetini kazandı. Sonra Nâzilli'ye döndü. Orada Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmaya ölünceye kadar devâm etti.

Bir şiiri şöyledir:

Dâvetim var Zâhidâ meydân-ı ışka gelmeli,
Cild-i gafletten çıkıp, uryân-ı ışka gelmeli,
Cân u dilden gûş edip, irfân-ı ışka gelmeli,
Gelmeli şâhım deyû sultân-ı ışka gelmeli,
Anlayıp ışk hikmetin dîvân-ı ışka gelmeli.


Süleymân Rüşdî Efendinin, Siyer-i sülûk ve Silsile-i Uşâkiyye'ye dâir iki eseri vardır. Sülûk'a dâir olan eseri, birçok hakîkatlerden bahseder.

ŞEYH KEMÂL EFENDİ

Aydın velîlerinden. Hayatı hakkında bilgi bulunmayan Şeyh Kemâl Efendinin türbesi Aydın'ın Karacasu ilçesinin Damdere köyünde olup bölge halkı tarafından ziyâret edilmektedir.

ŞİHÂBÜDDÎN AHMED SİVÂSÎ

Anadolu velîlerinden, fıkıh ve tefsir âlimi. İsmi, Ahmed bin Muhammed (veya Mahmûd) dur. Doğum yeri ve târihi bilinmeyen Şihâbüddîn Sivâsî, Sivaslı bir kimsenin kölesi idi. Sivas'ta ikâmet ederdi. İlme karşı hevesini ve dinde gayretini gören efendisi tarafından âzâd edildi. Zamânın ileri gelen âlimlerinden ilim tahsîl edip; fıkıh, tefsîr ve diğer aklî ve naklî ilimlerde mütehassıs oldu. Zeynüddîn-i Hâfî'nin halîfelerinden Ayasoluglu Mehmed Efendinin hizmetine girdi. Uzun bir zaman hocasının yanında kaldı. Tasavvuf yolunun terbiye usûllerinden geçti. Hocası onu kendi kavuştuğu hâllere ve makamlara kavuşturdu. Berâberce İzmir yakınlarındaki Selçuk'a, Ayasolug'a geldiler. O sıralarda o bölgeye Aydınoğulları hâkim idi. Aydınoğullarından izzet ve ikrâm gördüler. Niyetleri Tire'de yerleşmek iken, Aydınoğulları Beyinin ısrârı üzerine Ayasolug'u tercih ettiler. Senelerce Ayasolug'da kalıp, insanlara, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını, Resûlullah efendimizin güzel ahlâkını öğretmeye gayret etti. Hocasının vefâtından sonra birkaç sene daha yaşayan Şihâbüddîn Ahmed Sivâsî, pekçok kimseye ilim öğretip, hocaları vâsıtasıyla Resûlullah efendimizden aldığı feyzleri âleme saçıp aydınlattı, paslı gönülleri temizleyip parlattı. Yazdığı kıymetli eserleri ile de, güzel ilminden insanlar daha çok istifâde ettiler. 1398 (H.800) den sonra vefât edip, Ayasolug'tan Kuşadası'na giden yol üzerindeki bir türbenin yanına defnedildi. Sevenleri ve bilenler tarafından kabr-i şerîfi ziyâret edilerek, feyzinden faydalanılmaktadır.

Yazdığı eserlerden Tefsîr-i Şeyh ismiyle de meşhûr Uyûn-üt-Tefâsîr lil-Fudalâ-is-Semâsiradlı tefsîri, Risâlet-ün-Necât min Şerr-is-Sıfât adlı tasavvufa dâir eseri, Cezâb-ül-Kulûb adlı yine tasavvufa dâir eseri ferâiz ilminde Sirâciyye Şerhi adlı eseri, Usûl ve ilmî ıstılahlara dâir Riyâz-ül-Ezhâr fî Cilâil-il-Ebsâr adlı eseri, nahivde Şerh-ül-Misbâh lil-Makrazî adlı eseri ve Uyûn-üt-Tevârih adlı eseri bilinmektedir.

YÂREN DEDE

Horasan'dan Anadolu'ya İslâmiyeti yaymak için gelen gâzi dervişlerden. Hayâtı ve hangi devirde yaşadığı hakkında bilgi bulunamayan Yâren Dede'nin kabri, Aydın'ın Sultanhisar ilçesinin Kabaca köyünde olup ziyâret edilmektedir.

Konular